19 Temmuz 2007 Perşembe

Egem'e

ÇOCUĞA NELER ÖĞRETİLEBİLİR!?Aylin Kotil

Arkadaşımın kızı bir yaşına gelmişti, “Sen eğitimcisin neler öğretmem gerekiyor, bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum” dedi. Sorusu kolaydı ama, yanıtı zordu… Akıl vermesi basitti ama uygulaması karmaşıktı; anlatmaya başladım:Annelik uzun zaman alan ve günün yirmi dört saati devam eden, adı “insan yetiştirmek” olan bir iş... Bir kere bilmelisin ki, “zaman alacak”.
Neye zaman harcarsan onun karşılığını alırsın.
İşine zaman harcarsan işinden, eşine zaman harcarsan eşinden, çocuğuna zaman ayırırsan da ondan karşılığını alırsın.

Yapabiliyorsan gözyaşlarını tutmamasını öğret, acı çekmeden olgunlaşamayacağını...

Kıskanmamayı öğret ona, arkadaşının başarısından mutlu olmayı, birlikte sevinçleri paylaşmayı, içinden “neden ben değil de o?” demeden...

Kazanmaktan mutluluk duyup içine sindirmeyi, ama aynı zamanda kaybetmeyi öğrenmesini...
Her şeyin bir sonu olduğunu öğret. Sahip olduğu bütün değerlerin bir gün keyif vermeyebileceğini...

Kazanılan ve harcananın bir sonu olduğunu, gidilen yerlerin zamanla bıkkınlık verebileceğini, her şeyi tüketebileceğini; tüketemeyeceği tek şeyin bilgi olduğunu öğret.

Kitaplardan keyif almasını, ders çalışmak istemiyorsa zorlanmamasını, ama okumayı sevmesini öğret ona.

Elbet er ya da geç alacaksın biliyorum, ama mümkün olduğunca geç al ona bilgisayarı.

Ona kendisi ile kalacağı sakin zamanlar ver, sıkılmayı öğret ona, sıkılıp ta kendini yönlendirmeyi bulmasını…

Doğaya götür onu; hayvanlardan korkmaması gerektiğini öğret. Arıların bizi sokmasından çok, nasıl bal yaptığını anlat.

D oğanın kendi içindeki gizemini bulmasına yardımcı ol, yağmurdan sonraki toprak kokusundan keyif almasını sağla....

Soğuk kış gecesinde ateş yakmayı öğret, belki büyüdüğünde bir gece sevgilisine ateş yakar ve belki ...binlerce yıldızın altında birbirlerine sarılırlar, bunu öğretmemiş diğer sevgililerin aksine... sevmenin sevişmekten kıymetli olduğunu anlat ona.Şartlar çok zor olsa da yalan söylememesi gerektiğini öğret ona.

Kazandığı elli milyonun piyangodan çıkan beş yüz milyardan çok daha keyifli olduğunu öğret.

Alın terine saygıyı öğret ona…Aşk acısı çekmenin hiç aşık olmamaktan daha güzel bir duygu olduğunu öğret.

Kendi doğruları üzerinden kimsenin onu yargılamasına izin vermemesi gerektiğini öğret;başkalarını da kendi doğruları üzerinden yargılamamayı...Bunun başkalarını dinlememek olduğunu değil, söylenenleri kendi eleğinden geçirmesi gerektiğini öğret.

Kendi fikirlerine inanmanın güzelliklerini anlat.Hayatı sorgulamayı öğret ona... Bilginin en büyük güç olduğunu öğret.Yapabilirse bunu en büyük fiyata satmasını, ama kalbini ve ruhunu kendisine saklaması gerektiğini öğret.

Haklı olduğu konuda sonuna kadar diretmemesini öğret ve haklıyken dik durmasını...

Günün birinde yaptıkları için değil, yapmadıkları için pişmanlık duyabileceğini öğret…

Basit yaşaması gerektiğini öğret ona; çay içmekten keyif almayı...“İstemiyorum”, “hayır” demeyi öğret ona;istediğinde ise “istiyorum” demeyi, sevdiğinde ise "seni seviyorum" diyebilmeyi öğret...

Bir kot pantolon ve tişörtle üniversiteyi bitirmeyi öğret ona.

Temiz kokmasını...Sorgusuz sevmeyi...El yazısı ile notlar yazmayı...Lafı dolandırmamayı...Sevdiklerinin hiçbir zaman çantada keklik olmadığını, dostluğa yatırım yapması gerektiğini, kıymetini bilmeyenlerden uzaklaşmasını öğret ona.

Müziği sevmesini, sporla barışık yaşamasını…İşlerin hiçbir zaman bitmediğini söyle ona; en yoğun zamanda bile kendine vakit ayırması gerektiğini öğret...Ama en çok da kendini sevmesini öğret...

Kendini sevmezse kimsenin onu sevmeyeceğini...Kendine çiçek almazsa kimseden çiçek beklememesi gerektiğini... Kendine özenli yemekler yapıp sofralar kurmazsa kimsenin onun için yemek hazırlamayacağını...Hayatta her şeyden çok kendisinin önemli olduğunu öğret ona...
(23 Mayıs 2004 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nden…)

3 Temmuz 2007 Salı

İZMİR GÜNLÜĞÜ

İzmir'in sıcak gecelerinden birinde Bostanlı'ya deniz kenarına gece pikniğine gittik.Ege de orada gecenin hayaleti oldu.Ve bu fotoğrafı çektirdi.Yerim ben böyle hayaleti olsa olsa Casper olur.

Mc.Donald's da başka bir gün.O gece rüyasında bu palyaço ile başka bir palyaçoyu korkunç bir şekilde görmüş.Daha doğrusu kabusunda baş rol oynamış bu palyaço.Şimdi bu resme bile bakmak istemiyor.İnşallah blogtan sil diye tutturmaz.


Şımarıklığın bu kadarı....Amcasının tepesinden inmedi....


Canım gezmekten o kadar yoruldu ki bir de öğle uykusunu sever.Dönercide masada uyuya kaldı.Ellerini jolly dişledi.Jolly kim mi? babannemizin küçük köpeği...


Babasıyla birlikte çarpışan otolarda, arabayı ustalıkla kendi kullandı.

İzmir'de yaşadığımız yıllarda;Murat'ın 3 yaşından beri arkadaş olduğu İlker,Cemil ve Figen kardeşlerle aynı apartmanda oturuyorduk.Aynı apartman dediğime bakmayın sanki hep birlikte yaşıyorduk.Cemil'in de o zamanlarda nişanlısı vardı ,Gülnur.Bizim yani Figen, Gülnur ve benim gecemiz gündüzümüz bir aradaydı.Çok güzel günler yaşamıştık.O dönemde ben yeni evliydim.Onlar nişanlı.Tabi geçen zaman sürecinde onlarda evlendi.Önce Gülnur'un kızı Ece doğdu.Sonra Figen'in Yiğit'i.İkisi de büyümüş pek tatlı olmuşlar.O gece Bostanlı'da bir kafeye gittik.Ve üçünü saldım çayıra Allah kayıra dedik.Çil yavrusu gibi dağıldılar ortalığa.Ece gelirken başka kıyafetleydi giderken başka..Çünkü küçük bir su birikintisine girdi.Yiğit ise büyük adam gibi basketbol oynayanların peşinden ayrılmadı.Ege'yi hiç sormayın bile.Üçünü bir araya getiripte fotoğraf bile çekemedik.Ama olsun canları sağolsun.Allah'ım onlara uzun ve güzel bir ömür versin....